Artık hava karardı, zamanlamamız müthişti deyip kendimizi ödüllendirmemiz lazımdı diyoruz ve tam puan alan Pizzacı Pizzeria L’Angelo’ya  doğru zoraki adımlıyoruz. Köprüden köprüye artık dans ederek değil ayaklarımızın tabanları göçmüş bir vaziyette gidiyoruz. Herşey güzel mekanda oturacak yer olmayınca geri dönerek hoş bulduğumuz butik bir restorantta sade mozzarellalı pizza dilimlerini ve etli makarnaya tam puan vermeden karın doyurmak için yiyiyoruz. Sonra tatlı tercihimizi dondurmadan yana kullanarak SUSO’da dondurmalarımızı ayıla bayıla yiyoruz… İyi ki listene almışsın bu dondurmacıyı diyorum Özlem’ime. Dondurmanın tadı ayaklarımızdaki acıyı biraz hafifletmiş olacak ki kendimizi bir kırtasiyede buluyoruz ve coşuyoruz. Bir ara elimde aldıklarıma bakınca bavulumda yer olmadığı gerçeğiyle yüzleştim ve içim gitti alamadıklarıma, 50 cent olup da alamamak ağır bir bedel oldu. Neyse ki birkaç parça hatıram oldu yetecek gayrı, yetmek zorunda. Artık bitme noktasında rotamız tuttuğumuz masalsı kır evi diyebilirim. Her detayına ayrı vuruldum. Yine hayallerime ayrı ayrı eklediğim detaylar oldu bu evden. Eve girdiğimiz gibi mutfak karşıladı bizi. 7-8 kişilik bir masa odak noktasında antika bir masa ve ortada goblen işli bir runner sizi antika yolculuğuna çoktan götürüyor. Hemen kafamı kaldırıyorum ve ahşap detaylara ferforje işlemeler eklenmiş ve üzerinde antika porselen detaylarla aşk yaşıyorum. Kır evi stilinden etkilenen bir evye düşünün rustik bir parçayla keten bir örtü sıcaklık katmış mutfağa, hemen yanında, duvardaki tereğe ilişiyor gözüm. Aman Allahım dediğimde bakır detayları görüyorum. Seramik sürahi, büyüleyici devasa büyüklükte şarap şişesi, kahve makinesi …. derken iki gözlü ocak ve davlumbaz kısmındaki antika baharat takımı bana bir iç çektiriyor. Sakin ol Sevgi hiçbirisi senin değil olamaz şu an sadece aşk yaşa, buranın tadını çıkar diye kendime teselli veriyorum. Sağ tarafa dönüyorum ve antika dolabın üstündeki ilk defa gördüğüm bir terazi oluyor. Yine duvardaki tabakların nasıl monte edildiğine bakıyorum. Türkiye’de arayıp bulamadığın aparatlarla tabiki Sevgi diyorum. Biraz daha başımı kaldırınca duvardaki minik dolapta kullanacağımız antika kahve fincanları, tabakları ve bardakları görüyorum. Çay ve kahve keyfimiz aklıma geliyor ve deli mutluluklar bende… Siz çocukça mutluluk diyebilirsiniz sorun yok. Bu arada anda kalabilmenin mutluluğuyla ilk defa çok az fotoğraf ve video çekmekle yetiniyorum.  Şimdi yatak odasına geçiyorum, yine antika bir çalışma masası ve sandalyesi yanında hayallerimdeki dolapla göz gözeyim. Teker teker bütün çekmecelerini açıyorum güzel detaylar yakalamak için. Sonra çift kişilik bir yatağın yanı başında eski bir abajur ve sehpayı görüyorum. Hemen ileride temiz bir banyo ve yanında bir yatak odası… Uzun ince dekor amaçlı sandığın üzerindeki örtüyü düzeltiyorum ve üstüne oturarak eskimeye yüz tutmuş İtalyanca kitapları karıştırıyorum ve artık çıkmamız gerektiğini hatırlatan bir sesle akşama gelmek üzere veda ediyorum evimize…

Not: Buraya bu yazıyı koyduğumda hiç fotoğraf çekmediğimi sadece video çektiğimi görünce üzülüyorum. Bu fotoğrafları da evin sahibi Alessandro’dan rica ettim ve bana gönderdi. Buradan da ona ayrıca teşekkür ediyorum.