Ellerini tuttuğumda kuvvetlice sıkı sıkı tutmuştun ninem, maşallah kuvveti yerinde daha deyip kendi kendime teselli vermiştim. Sadece baktım ellerine, sadece gözyaşlarım şahitlik ediyordu bize ama sen görmüyordun… Çocukluğumun bayramlarına götürdü ellerin beni, en güzelinden büzgü tatlıyı yapan maharetli eller dedim, ne köy ekmeklerini yedim bu ellerden dedim… sonra anlattığın kadarıyla bildiğim çektiğin çileler sıralandı hiç hatırlamak bile istemedim… sonra pamuk tarlalarında geçen hikayelerin, büyüttüğün 6 tane uşağından dünyaya gelen 19 torununu ve 31 tane de torununun çocuklarını gördün dedim; sevdi, sırtını sıvazladı bu eller çok ama çok kıymetlisin ninem diyebildim, usulca bıraktım elini. O geceyi hatırlıyorum da; ne Bulgaristan kalmıştı söylemediğin ne dedem ne de ismini dahi hiç duymadığım insanların hayatlarıyla verdiği mücadeleleri… bir bir sıralamıştın gece boyunca… Hem de hiç susmadan, hiç yorulmadan… Anlattın anlattın gözümü bile kırpmadan sabaha kadar dinlemiştim seni. Ağzından çıkan cümlelerin yaşanmışlığı neredeyse 1 asra uzanıyordu. Manevi duyguların hissiyatıyla zirve yaptığım geceyi unutulmaz kıldın. Bir asrın anlatıldığı kelimelerin, cümlelerin içinde kaybettim kendimi… Gün yüzüne çıkarmak zor, hele de senin gibi tüm saflığınla bir asra hitaben anlatmak çok zor ninem, biliyorum….Bildiğim bir şey daha var; o da ben biz hepimiz seni tanıyan herkesin dediği üç kelimelik bir cümlenin unutulmayacak sahibisin… “Melek gibi insansın” Şimdi sanma ki uzaksın bize, o gülerken daha bir al yanak olan halinle, sevginle, saf yüreğinle, sevimli duruşunla, güzel gülüşünle, dilinden düşürmediğin dualarınla, sarıp sarmaladın bizi… 17 Ağustos 2019